ÇİNİ NASIL YAPILIR > BOYAMA

KALIPLAR :

Kütahya atölyelerindeki uygulamadan anlaşıldığı üzere bu renkleri birbirleriyle karıştırılarak kullanmak olanaklıydı ancak, elde dilen karışım berrak değil bulanıktı. Çömlekçi kabı boyamadan önce deseni hazırlardı. Kütahya 'da genellikle ya bütün desen ya da motifler tek tek yağlı kağıt üzerine çizilir, altına 5-6 kat kağıt daha konarak motifin diş çizgisi iğneyle delinirdi. Kalıp, çini ya da kap üstüne konur, delikler üstüne kömür tozu serpilerek desenin kaba geçmesi sağlanır, daha sonra bu noktalar çizgici ya da 'tahrirci' tarafından çizgiye dönüştürülürdü. 1960 sonlarında bir çok isle birlikte Kubbetü's Sahra'nin çini islerinin yapımını üstlenmiş olan Çinicioglu atölyesinde, bir kalıbın ömrü ortalama bir ay kadardı. Ancak ana kalıp kolaylıkla çoğaltılabilirdi.

İznik 'li çömlekçilerin kalıp kullandıkları konusunda hiçbir kuşku yoktur. Saraydan İznik 'e "numune" gönderilmesini isteyen birçok ferman bulunur. Ancak numune sözcüğünün gerçekte ne anlamında kullanıldığı açık değildir. Çizilmiş bir desen örneği olabileceği gibi kap örneği de olabilir. Michael Rogers 'in yorumuna göre bu sözcük örnek defteri anlamına gelir. Bu görüsü destekleyen kanıtlar olmasa da, sarayın İznik 'e en azından çini ile ilgili model gönderdiğini belirleyen kesin kanıtlar vardır. Rebiyülevvel 1013 (1604 Eylül) tarihli yayımlanmamış bir fermanda Sultan III. Mehmed için yapılacak türbenin çinilerine değinilmiş ve bu arada 1595'te ölen Sultan III. Murad 'in mezanndaki çinilerin motiflerinden (resimler) söz edilmişti. Kalıplar en çok deseni tekrarlanan çiniler için yararlıydı. En az üç örnekte çini ve tabaklarda ayni motiflerin olduğu görülür. Bunların ikisinde motif başlangıçta düşünülmüş, üçüncüsünde ise tabak için hazırlanmıştı. Birbirleriyle ayni desene sahip olan beş-altı İznik tabağı bulunur.

Bazı örneklerde de desenin ayna kopyası kullanılmıştır. Bir başka grup örnekte de desenin bir bölümünün yinelendiği görülür, örneğin 'Baba Nakkaş üslubu'ndaki şamdanın gövdesi ile büyük leğenlerden birinin ayağındaki desen gibi. Desenin bir bölümünün yinelenmesine örnek olarak 17.yüzyıl tabakların 'dalga' bordürü gösterilebilir. Dalga motifinin diş çizgileri kalıpla çıkarılmış daha sonra içleri elle doldurulmuştur. Bu tür 'çıkartma' tekrarlar üzerine yapılacak bir inceleme bir çini atölyesinin verimliliği konusunda daha iyi bir değerlendirme yapılabilmesine yardımcı olur.

Bu gün Kütahya'da küçük boyutlu kaplar elle boyanır. İznik 'ta de özellikle kavanozlarda görülen basit çiçek dallarının ya da madalyonların benzer yöntemle çoğaltıldığı düşünülür.

İznik 'te boyama işlemi fırça ile yapılırdı. Bu gün Kütahya 'da ustalar fırçalarım kendilerine özgü yöntemlerle yaparlar. Kaz kanadından alınan kalın bir tüyün ucu yarılır, içine merkep yelesinden alınan uzun tüyler bükülerek boydan boya geçirilip sıkıştırılır. Suda erimeyen bir yapıştırıcı kaz tüyünün içine boşaltılır ve merkep kili uç içine sokularak sabitleştirilir. Uçlar suya batırıldıktan sonra düz kesilir daha sonra siyah boyaya batinlarak gittikçe incelen biçimde kesilir. Diş çizgi için üç-dört kil yeterlidir. Bu fırçalar ince ve kalın çizgi yapan samur firçalarm tersine eşit kalınlıkta çizgi oluşturur.

Mercan kırmızısı büyük olasılıkla, fırçayla uygulamayacak kadar ağdalıydı. Ayni şey 1560'larda kısa bir süre için kullanılan öbür 'astar renkleri' için de geçerliydi. İznik çömlekçilerinin uyguladığı bir başka yöntem ise 'astar renklerini' saman çöpünün içinden akıtmaktı. Yaklaşık 40 yıl önce, Ege Denizindeki Sikros Adasında çömlekçiler astan kilden yapılmış emzikli küçük bir şişenin 'testi' emziğinden içeri saman çöpünü koyarak sanki 'büyütülmüş bir dolmakalemle uygulamışlardır.Sonuçta, kalınlıkları hep ayni olan çizgiler meydana gelmiştir. Bu çizgiler Midilli Adası'nda fırça ile yapılan ve sivri ya da sert biten çizgilerden farklıdır. Tipik bir İznik lalesinde görüleceği gibi İznikli çömlekçiler, mercan kırmızısıyla bile incecik bitebilen çizgiler yapmayı başarmışlardır.

Ekleme yöntemiyle yapılan bu üretim İznik frizli kaplarının biçimlerini de etkilemiş, kapların gitgide tektonik ve köseli olmasına neden olmuştur. Örneğin sürahiler belirgin bogumlan ve boynun altındaki köseli bölümle ilginç bir örnek oluşturmaktadır. Sürahide, tektonik yapının frit hamurunun doğasından kaynaklandığı düşünülebilirse de bu o kadar basit değildir. Çünkü Safevi çömlekçilerinin frit hamurundan yaptıkları sürahiler köseli değildi. İznik sürahileri biçim açısından Osmanlı metal isçiliğinden etkilendiklerinden ötürü ek yerlerini ayni metal örneklerde olduğu gibi bırakmışlar, yok etmek yerine daha da vurgulamışlardır.

İkinci olarak da frizli kaplar tornada çekilmek yerine, kalıplanıyor ya da isleniyordu. İznik'te en yaygın olan kenarları dışa dönük olan tabak tornaya ters olarak yerleştirilen tek parçalı bir kalıpla biçimlendiriliyordu. Bu yöntemde fritli hamurdan alınan bir parça, aynen çörek hamuru gibi açılıyor, sonra kalıp üzerine seriliyor ve çark döndükçe de tabağın dişi bir mastarla biçimlendiriliyordu. Mastar elle çekiliyor ya da bugün Kütahya'da olduğu gibi tornanın üzerinden menteşeli bir kola bağlı olarak hareket ediyor ve çömlekçi tarafından yönlendiriliyordu. Bu hareketli mastar bir anlamda dikey torna işlevi görüyordu. Bu işlemde kenarlar düz kalıyor, ağız kenarındaki dilimler tabak deri sertliğine gelince elle kesilerek yapılıyordu. 17. yüzyıl İznik tabaklarının hiçbirinde kenarlar dilimli değildi. Çömlekçiler bu tarihte artık zaten niteliği düşmüş olan seramiği daha ucuza mal edebilmek için bu işlemi yapmıyordu.

İznik kaplarına ait ölçekli çizimlerin az olmasından ötürü kalıpların ne ölçüde kullanıldığını söylemek pek kolay değildir, iö.yüzyilin ilk yarisina ait derin çanaklardan bir çoğunun çaplarının ayni olusu, bunların kalıplarda biçimlendirildiğini düşündürür. Ürünlerinin %98'inin küçük kaselerden oluştuğu Meybod'da çömlekçi, kapların dişini düzeltmek için, metal ya da ahşap 'kasık' lar kullanıyordu.

Ebu'l Kasım kapların biçimlendirilişini söyle anlatılır. " Karışım hamur gibi yoğrulur ve dinlenmesi için bie gece birakilir. Sabahleyin elle iyice dövülüp ustabaşı tarafından çömlekçi tornasında incecik kaplar haline getirilir; daha sonra yan yanya kuruyuncaya kadar bekletilir. Tornada çapaklan alınarak, ayak eklenir ve kuruyunca üzerindeki çizgilerin silinip kaybolması için ıslak bir keten bez parçası ile temizlenir. İyice kuruduktan sonrada yün bir kumaş parçasıyla temiz ve pürüzsüz olana kadar ovulur."

Ebu'l Kasım ve Üstad Ali Muhammed'in önermemelerine karsın Meybod'daki fritli kaplardan anlasildigi gibi kaplar sırlanmadan önce ön finnlama yapılırdı. Bugün Kütahya'da bu işlem bir kat astar sürüldükten sonra yapılır. 1974'de bu işlemin %5-10 arasında fireye neden olduğu belirtilmişti. Aslında teknik açıdan fritli kaplara ön fırınlama uygulama gerekmez., ancak kaplardaki çatlakları ya da hataları, bezeme ve sırlamadan önce ortaya çıkarması açısından önemlidir. Fırın ve fırınlama konusu ileride yeniden incelenecektir. Kaplar fırçalanıp yıkandıktan sonra bezeme ve sırlamaya hazır duruma gelir.

RENKLENDİRME :

Astarlama işleminden sonra Ebu'l Kasim seramiklerin güneşte kurutulmasını önermiştir. Kuruduktan sonra ürünler boyamaya hazırdır. İznik seramiklerinin ünü desenin yoğunluğu ve renklerin parlaklığından kaynaklanır. Bu kadar zengin renklerin yalnız mavi, turkuvaz, yeşil, 'siyah', mor, kırmızı, ender olarak da gri ile yapılabilmiş olması şaşırtıcıdır. Çömlekçi bu renklerin parlaklığını boyarken göremezdi. Ancak fırınlandıktan sonra bu parlaklığı kazanırlardı. Bulanık bir gri fırınlandıktan sonra parlak bir tona dönüşüyordu. Dolayısıyla çömlekçi boyama sırasında sonuçtaki çok renkliliği yalnızca düşünebiliyordu.

Bütün renkler boyarmadde (pigment) ile cam frit yas öğütme yöntemiyle karıştırılıyordu. En önemli İznik rengi kobalt oksitten elde dilen maviydi. Ortaçağ İslam dünyasında kobaltin en zengin kaynağı Kasan yakınlarındaki Kohrud Dağlarıydı. Bugün bu kaynaklardan kobalt hala elde edilebilmektedir. Çömlekçiler kobaltı ya yerel bir simyacıdan saflaştırılmış olarak ya da şeffaf sırla istediği kadar sulandırabilmek için cam frit halinde alıyordu. İznik 'de kullanılan kobaltin nereden geldiğine ilişkin belgesel kanıt yoktu. İznik 'de kullanılan boyarmaddelerin kimyasal analizini yapan Julian Henderson, 1540 dolaylarında kobalt kaynaklarının değiştirildiğini izlemiştir. Kütahya çömlekçileri gibi, bir olasılıkla İznik 'lif ustalar da kobaltı Kasan 'dan alıyordu.

Renklendirici malzemelerin tümü yabancı ülkelerden gelmiyordu. Ustalar bakir taslarını yerel bakırcılardan alıyor, özel fırınlarda okside ederek elde ettikleri bakir oksidi turkuvaz ve yeşil de kullanıyorlardı. Tondaki bu farklılık sır bileşimine ve fırınlama koşullarına bağlıydı.

Yüksek oranda kursun olduğunda hem kobalt oksit hem de bakir oksit sıra karışabiliyor ve köselerden akma eğilimi gösteriyordu. Renklerin desenin dışına tasmasını önlemek için İznik 'li ustalar diş çizgiden yararlanıyordu. 1530'lara değin bu is için yogunlastirilmis kobalt kullandılar. Koyu tonda olan ve yoğunluğundan ötürü hafifçe kabarık duran bu renk daha az akıcıydı ve diş çizgi işlemini iyi görüyordu. 1540'larda diş çizgilerde grimsi yeşil kullanılmaya başlandı ve bu uygulama 1550'lerin sonlarında krom ve spinel minerallerinden elde edilen koyu 'siyah' buluncaya değin sürdü. Siyah, 1540 ve 50'lerde kısa bir süre öbür renkleri sınırlayıcı diş çizgi olarak kullanıldı. Günümüze ulasan küçük bir grup siyah dis çizgili kaptan üçü özenle boyanmış lale goncası motifi ile bezelidir. Bu grup biçim ve bezeme açısından 1540'lara tarihlenmiştir. İstanbul'daki Süleymaniye Camisinden gelen kandilde de benzer bir isçilik olmasina karsın bu uygulamanın çok yaygın olmadığı düşünülür. Bu yöntemin duvar çinilerindeki örnekleri ise ayni döneme tarihlenen Hürrem Sultan ve Rüstem Pasa türbeleridir.

İznik morunun elde dildiği ana madde manganez oksitti. Mor yalnızca 20 yıl kadar kullanılmış, kırmızı bulunduktan sonra bir daha görülmemiştir. Kırmızı sır ara renkler içinde belki de en zor elde edilen renkti. Bazı İznik seramiklerinde görülen parlak domates (ya da mercan) kırmızısına başka hiçbir seramik geleneğinde rastlanmamıştır. Hafifçe kabarık olan bu kırmızı sırla kaplandığında bombelendiginden olağanüstü görsel bir etki uyandırır.

İslam seramiklerinde sır altı kırmızı renk, İznik 'ten önce 13. ve 14. yüzyıllarda Eyyubi ve Memlûk çömlekçiliğinde görülmüştü. Ancak bu kırmızı en iyi İznik kırmızısı ile karsılaştığında, kahverengiye kaçar ve bulanıktır. Bizans'ta da kabarık kırmızı 'çok renkli beyaz hamurlu ürünlerin' son dönem örnekleriyle 17. yüzyıl İznik islerinin arasında görülen çarpıcı tasarım benzerliği konunun ayrıntılı bir biçimde araştırılması gereğini ortaya çıkartır.

İznik kabarık kırmızısının tarihlenebilen ilk iki örneği Süleymaniye Camisi ve Hürrem Sultan Türbesi'dir; yani 1556'dan sonra görülür. Yaklaşık 1556'da Piccolpasso, Castel Durante'de İtalyan majolika çömlekçilerinin 'kilermeni'den elde edilen bir kırmızı ile yaptıkları denemelerden söz eder. Piccolpasso bu kırmızının sari ile karıştırılarak yapıldığını ya da Faenza'h Vergilliotto'nun (Calamelli) atölyesindeki gibi, kırmızı sirke ile öğütüldüğünü ve açık sari üzerine sürülerek uygulandığını söyler.

Bu özel kil Ortaçağın en değerli ilaçlarından biriydi. Doku ve damarları sikistirici etkisinden dolayı Osmanlılar bu ilacı sünnet yaralarının iyileştirilmesinde kullanmışlardır. Bugün hala Kütahya dolaylarında bu özel kilin yatakları bulunmaktadır.

Gri 1540'dan bu yana, bazı İznik ürünlerinde desen dolgu rengi 1540-75 arasında da bir grup kapta, tek renk olarak kullanılmıştır. Gri ile boyanmış ürünler arasında en önemli örnek, bir cami kandilidir. Bu kandilin yuvarlak alt bölümü mavi, zümrüt yeşili kabarık mercan kırmızısı ile boyalıdır.